Bu Devirde Yok Satmak
İşlerde durgunluk var, tedarikçiler mal satmak için devamlı aktif olmaya çalışıyorlar, kampanyalara katılmak konusunda da iştahlı davranıyorlar.
Ya bazı perakendeciler?
Satılmayan ürün rafta beklerken, hızlı satılan ürünün yeri boş kalıyor.
Mağaza yetkilisine sorarsanız, depodan göndermiyorlar.
Satınalma yetkilisine sorarsanız, mağaza sipariş vermesini bilmiyor.
Depo yetkilisine sorarsanız, satınalmacılar zamanında depoya malı getirmiyorlar.
Top ortada kaldı mı? Kaldı.
Peki bütün bu departmanların bağlı oldukları bir üst yönetici yok mu?
Şimdi sorabilirsiniz; “Koskoca Genel Müdür raflarda yoklama mı yapacak?” diye. Hayır, üç ayda bir sondaj kontrol yapması ve birkaç şubede tespit ettiği eksikleri ve zincirleme sorumluları bulup ilan etmesi bile sorunu çözebilir.
Burada bir örnek vermeden geçemeyeceğim. Yakın zamanda kaybettiğimiz efsane yönetici Nezih Çevik fazlasını da yapardı.
Masadan çok sahada çalışırdı. Personel de piyangonun ne zaman kendisine çıkacağını bilemediğinden dikkatli çalışırdı.
Bir önemli özelliği de; masal dinlemeyi hiç sevmemesiydi. Mağazaya girer, yanına kimseyi istemez, kendince tespitlerini yapar, sonra da mağaza yetkilisinin karşısına otururdu.
Eksik bulduğu ürünlere ait siparişlerin dökümünü ister, ne sipariş verildiğine bakardı. Sipariş atlanmışsa top mağaza müdürünün kucağında kalırdı. Sipariş zamanında verilmişse, hemen o anda problemli ürüne ait merkez depo envanterine bakardı. Depo envanterinde ürün varsa top depo yetkilisinin kucağında kalır ve neden göndermediği sorulurdu. Eğer depoda o ürün yoksa sorumlusu satınalma departmanıydı.
Yani mahkeme kurulup, uzun uzun yargılama yapılmazdı. Hiçbir eksik eylem de faili meçhul kalmazdı. Bütün işlem en fazla 20 dakikada sonuçlanır, hatanın ilk veya sık sık yaşanmasına bağlı olarak ikaz, ihtar, yer değiştirme veya iş akdi feshine kadar giden sonuçları olurdu.
Aynı durum kalite kontrol işlemleri için de geçerliydi. Bilhassa taze ürünlerde önce son nokta olan mağazaya bakılırdı. Ürün kalitesi tezgahta iyi görünmüyorsa, fatura hemen depodaki kalite kontrol birimine çıkartılmazdı.
Mağazanın bu ürünü iade yetkisi olmasına rağmen neden teslim aldığı sorulurdu. Yani mağaza yetkilisi; “Ne yapayım, bana bunu gönderdiler” diyerek işin içinden kolayca sıyrılamazdı.
Nezih Çevik, mağazanın payına düşen hatayı kenara yazdıktan sonra, o ürünün diğer şubelerden iade performansına ve depodaki durumuna bakarak ağırlıklı kusurun sahibini de gün içinde tespit ederdi.
Burada elbette yönetim kalitesi kadar prosedürlerin detayı da önemlidir. Keyfi olarak yapılan hiçbir işlem yoktur. Örneğin kalite kontrol sadece depo kapısında yapılmaz. Satınalma departmanı üretim yerinde veya tedarikçi deposunda, işletme departmanı depo kapısında, mağaza ise mal kabul esnasında aynı kontrolü yapacaktır.
Bir futbol takımını düşünelim; bir sporcunun yaptığı hata, başka bir sporcu tarafından engellenmelidir. “Golü kaleci hatasından yedik” sözü bu meslekte geçerli değildir. Golü takım yer, daha sonra takım içinde kusurlar paylaşılır. En fazla kusur payı olan da faturayı öder.
Son zamanlarda sahnede sıkça gördüklerim; ne aşırı stoğun, ne eksik ürünlerin, ne dalga geçen personelin, ne temizlenmeyen zeminlerin, ne de orta yerde bırakılan boş koli ve sandıkların sorumlusunun bulunmadığıdır.
Yönetici mağazaya gitmezse personel rahatlar. Yönetici gider de dikkatli bakmazsa veya baktığını görmezse aynen çalışanı gevşeten ilaç gibidir.
Bu tip yöneticiler iyi çalışan personeli de farketmezler. Bu da hem çalışanın hem de şirketin kaybı demektir.
Sadece alışveriş için sık gittiğim bazı mağazalarda; mağaza yetkilisi olabilecek kalitede kasiyere ve meyve sebze elemanına rastlıyorum.
Kendileri ile konuştuğumda; genel müdürü hiç görmediklerini, departman müdürlerini tanımadıklarını, bölge müdürünü arada sırada uzaktan gördüklerini ve onun da sadece mağaza müdürü ile konuştuğunu öğreniyorum.
Sonuçta; verimlilik nasıl lafta kalıyorsa, çoğunlukla performans yönetiminin de masa başından yapıldığı anlaşılıyor.
Tedarikçilerden aldığım en sık şikayet konusu da eksik ürünlerdir.
Marka sahibi rafa girmek için raf bedeli ödemiş, tattırma kampanyası yapmış, rafta ürünü bitiyor, bir de üstüne siparişi yazdırmak için ricacı oluyor. Yani otomatik yürüyen bir sistem olmadığı gibi size bu yatırımı yapan kişiye karşı sorumlu da değilsiniz. Sadece tedarikçiye karşı mı?
Hayır, kendi şirketinize karşı da…
Ürün performansı denen bir şey var. Bunu ortaya çıkartmadıktan sonra sırf hava parası uğruna yer tahsis etmek mağaza matematiğine uyar mı?
Yılbaşı haftasında bile her yerin dolu gözükmesi, eksik ürün olmadığına dair işaret sayılmaz. Zira yılbaşının süsü olan ürünler rafı kapatırken, temel ürünlerin ortadan kaybolma riski daha yüksek oluyor.
Stok devir hızı ve stok gün sayısı önemli bir kriterdir ama sadece bilgi sisteminden alınacak döküm de gerçeği göstermez. Zira başarılı rakiple aynı stok gün sayısına ulaşmak, ancak raflarda da aynı görüntüye ulaşmakla eşitlenebilir. Yoksa dolu rafla 25 günlük stok yerine, boşlukları olan rafla 25 günlük stok arasında büyük farklar vardır.
Bu da cephe gerisinden kolay görünmez!
1 Ocak 2019 Salı gününe ait bir manzara arzediyorum. 6000 şubesi olan bir zincirde raflar yılbaşı satışından çıkıldığı için bomboştu. Sordum; “Sevkiyat ne zaman yapılacak?” diye. Aldığım cevap “Perşembe günü” oldu.
Arada çarşamba günü var ve perşembe günü de saat kaçta geleceği belli değil.
Yani en az 2,5 gün bu mağaza için satış kaybı söz konusuydu.
Sebebi neymiş biliyor musunuz?
Sevkiyatlar, salı, perşembe ve cumartesi günleri yapılıyormuş, bu günlerden birisi tatile rastlayınca da bu durum yaşanıyormuş.
Gün içindeki anormal satışları bile takviye etmek üzere ek sevkiyatlar gerçekleştiren perakendeciler olduğunu söylersek, örnekteki hazin tablo daha iyi anlaşılacaktır.
Ercüment Tunçalp
Perakende Uzmanı
ercumenttuncalp@yahoo.com
-
0
-
0
-
0
-
0
-
0
- 0 Yorum
-
Yorumu Gönder